Mağusa İnisiyatifi’nin yapısı, görüşleri ve beklentileri

Mağusa İnisiyatifi’nin yapısı, görüşleri ve beklentileri…

Konuşmama öncelikle Mağusa İnisiyatifi’nin nasıl bir örgütlenme yapısı olduğu ile ilgili birkaç not düşerek başlamak istiyorum. Bu kısa notun ardından inisiyatifin görüşleri ve faaliyetleri ile ilgili birtakım aktarımlarda bulunacağım. Bunun ardından siyasi partilerden veya daha genel olarak siyasi iktidardan neler beklediğimizden söz edeceğim.

Öncelikle İnisiyatif herhangi bir hiyerarşik yapılanma üzerine kurulu olmadığını söyleyelim. Başkanımız, genel sekreterimiz, yönetim kurulumuz ve üyelerimiz yoktur. İnisiyatifin aktif çalışan bir mail grubu ve bu grupta yer alan (inisiyatifin genel görüşlerini benimseyen) aktivistler varıdır. Grup kendi içinde ve kent halkı ile periyodik olmayan toplantılar yapmaktadır. Bunun yanında bir de sosyal medya üzerinden grubun görüş ve düşünceleri paylaşılmaktadır. Web sitesi, twiter ve facebook sayfalarımız vardır. Bunlar dışında herhangi bir yapıya sahip değiliz. Genel görüşlerimizi benimseyen bireyler, mail grubuna üye olabilir ve gerektiğinde bireysel veya kolektif olarak açıklama ve eylemde bulunabilirler. Eylemler ve açıklamalarda genel prensipler ve katılımcı demokrasi esas alınır.

İnisiyatif bugün itibariyle iki ana eksen etrafından görüşlerini ve faaliyetlerini geliştirmektedir. Birincisi Kıbrıs sorunu ve iki toplum arasındaki ilişkilerin gelişmesi, ikincisi ise yerel problemleri kamuoyunun bilgisine getirme ve çözüm arayışları sağlama. Burada, konumuzla bağlantılı olarak, bu alanların ilkine yönelik geliştirilen görüş ve faaliyetler üzerinde duracağım.

İnisiyatifin, sadece Maraş ile ilgili bir görüş ortaya attığını düşünenler olduğundan, bakış açımızın sadece Maraş ile ilgili olmadığını söyleyerek başlamakta fayda vardır. Maraş ile ilgili düşüncemiz daha genel olan yaklaşımımızın bir ürünüdür. Bu genel yaklaşım Kıbrıs Sorunun ile ilişkilidir.

Kıbrıs sorununun çözülmesindeki en büyük engellerden bir tanesinin iki toplumun birbirine olan güvensizliği olduğunu düşünmekteyiz. Bu güven problemi görüşme masasını etkilemekte ve hatta zaman zaman çökertmektedir. İnisiyatif buradan yola çıkarak görüşmelere paralel olarak birtakım adımlar atılması gerektiğini önermektedir. Bu adımların iki toplum arasındaki güveni artıracak şekilde gerçekleşmesi ve mütekabiliyet prensibi dışında düşünülmesi, Kıbrıs sorununu çözebilecek bir anahtar niteliğindedir. İnsanların günlük hayatına etki edebilecek, statükoyu zorlayacak, iki toplum arasındaki işbirliği olanaklarını artıracak girişimler, bütünlüklü çözüm sonrasında değil, hemen şimdi başlamalıdır. Bu adımların atılmaması halinde (ki kırk yıla yakın bir süredir atılmıyor) güven problemini aşmak mümkün olmayacak ve böylece Kıbrıs sorunu çözmek de her geçen gün daha da zorlaşacaktır. Kısacası MI Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yeni bir metot önermektedir.

Bu metot aracılığı ile düşünerek Maraş-liman-suriçi önerisini öne sürmüştür. Buradaki ana fikir sadece Maraş verilsin, liman açılsın değildir. Bu adımların atılmasıyla toplumların tekrardan sosyal, ekonomik ve kültürel işbirliği içine girmesi ve birbirine güven duymaya başlamasıdır. Öngörümüz, bu güven ortamının yaratılması ile birlikte, liderlerin de müzakerelerde daha cesaretli adımlar atabileceği ve müzakere masasında oluşan statükoyu yıkmanın mümkün olacağı yönündedir.

Tam da buradan hareketle geçtiğimiz yıllarda MI birçok girişimde bulunmuştur. Biraz bu girişimlerden bahsedecek olursak, örneğin 2014 yılında ilk kez bir STÖ olarak Mİ karşılık beklemeden ve KR toplumundan talep gelmeden Suriçinde bir kilisede yarım asır önce olduğu gibi “Good Friday” kutlaması için KR Toplumunun duygu ve hissiyatlarını anlayarak onlara bu zemini hazırlamıştır… Ve bunun sonucunda oluşan olumlu atmosfer ilk kez KR Toplumunun da TC kökenli KKTC vatandaşlarına ibadet için Hala Sultana geçiş izni vermiştir. Ayrıca Suriçini ziyaret eden KR sayısın muazzam bir artış olmuştur.

Bugün hala gündemimizde olan, karşılıklı iletişimin ve ulaşımın artması için Derinya kapısı ile ilgili ortak eylem ve taleplerin eş zamanlı yapılması sağlamıştır. İlk kez ortak panayırlar düzenlenmiştir – Kataklismos (Deniz Panayırı). İki Belediyenin STÖ’müz Mİ tarafından biraraya getirilmesi ve ilk kez tanınma/yasallık gibi siyasi argümanların terk edilerek Mağusa Türk ve Rum belediyelerinin kentimiz için ortak bir deklarasyona imza atması sağlanmıştır. Kentin bütünlüğünü ve birliğini simgelemek için Kentin bütünlüğünü ve birliğini simgelemek için KT ve KR’lar zincir eylemi…

Bu gibi faaliyetlerin yakınlaşmaya yaptığı katkı dışında yapılan kamuoyu yoklamalarında Mağusa Bölgesinde “Federal Çözüme Evet” düşüncesinin geliştiği gözlemlenmiştir.

STÖ’nün Siyasetten Beklentileri konusuna gelince…

STÖ’lerinin çalışmalarını kolaylaştıracak zemini yaratarak adada 41 yıldır süregelen statükonun değiştirilmesine katkı koyması, ötekileştirici dilden uzak durması, barış sürecini çözüm sürecinden farklı olarak değerlendirip buna kesintisiz bir destek sağlanmasına vurgu yapılabilir. Derinya Kapısı örneğine girilebilir. Reel siyasetin isteksizliği ve iradesizliğinin bu süreçte izlendiğini, olmayan “istimlak sorununu” varmış gibi öne çıkarıp, STÖ’nin öne çıkmasıyla (Mİ, KTZEO) sonradan sessiz sedasız geri adım atıp ihalenin açılmasını örnek gösterebiliriz. Kaldı ki bir yolun açılmasını, asfalt ya da AB Mali Yardım Tüzüğünden gelecek paraya bağlamanın ilişkileri ve güveni ciddi biçimde zedelediğinin vurgusunu yapabiliriz.