İmar planı yok, sıkıntı çok

Kıbrıs Gazetesi, 25 Eylül 2017

İmar planı yok, sıkıntı çok

Mağusalı uzmanlar ve sivil toplum örgütleri, tüm paydaşların görüşleri doğrultusunda oluşturulacak imar planının kenti daha yaşanır ve çağdaş hale getireceğine dikkat çekti

Mağusalı uzmanlar ve sivil toplum örgütü yetkilileri, imar planı eksikliği nedeniyle başta ulaşım olmak üzere birçok hayati sorunla karşılaşıldığına dikkat çekerek, tüm paydaşların katılımı ile oluşturulacak bir imar planı çerçevesinde tüm bu sorunlara yönelik çözümlerin oluşturulması durumunda, kentin daha yaşanır ve çağdaş bir kent haline geleceğine dikkat çekti. Uzmanlar ve sivil toplum örgütleri, her yönüyle uygun olarak planlanmış bir imar planı ile Mağusa’nın ekonomik ve sosyal gelişimine de büyük katkı sağlanacağına dikkat çekti. Uzmanlar ve sivil toplum örgütleri, ülke genelinde, günümüze kadar imar planlarının sonuçlandırılmamasının art niyet taşıdığına vurgu yaptı. Tümer: Olası senaryolar göz önüne alınmalı Gazetemiz KIBRIS’a konuşan DAÜ Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ege Uluca Tümer, Gazimağusa’nın imar planı hazırlanma sürecinde öncelikli olması gereken en önemli konulardan ilkinin, kentin hemen yanı başındaki Maraş bölgesinin varlığının ve adada bir anlaşma gerçekleşmesi durumunda, kente ilişkin olası senaryoların göz önüne alınması olduğunu söyledi. Doç. Dr. Ege Uluca Tümer, sadece mevcut sınırların planlamaya dâhil edilmesi durumunda, uzun vadede de olsa bir anlaşma ve bütünleşme süreci sonrası eksik, yetersiz, ihtiyaçları karşılamayan bir kent gelişimiyle karşı karşıya kalınacağına dikkat çekti. İkinci bir konunun, Suriçi’nin ‘tarihi alan yönetim planı’ gibi kent yönetim planı ile uyumlu ancak özel ve çok kapsamlı bir plan dâhilinde planlanması olduğunu kaydeden Tümer, tarihi alanların diğer alanlardan farklı özellikleri, sorunları ve kırılganlıkları daha özel ve detaylı bir planlamayı zorunlu kılmakta olduğunu bildirdi. Doç. Dr. Ege Uluca Tümer, bir diğer konunun ise, Gazimağusa’da bulunan doğal alanların korunmasına gösterilmesi gereken hassasiyet olduğunu belirtti. Kentteki göllerin, deniz kıyılarının, göl ve deniz kıyıları çevresindeki sulak alanların, hem doğal hayatın ve ekosistemin korunmasının kamusal rekreasyon alanlarını barındırma potansiyelleri açısından Mağusa için çok değerli olduğunun altını çizen Tümer, bu alanların ve korunmalarına yönelik hassasiyetin planlamaya yansıtılmasının şart olduğunu dile getirdi. “Mağusa’da emirname veya imar planı yok” Doç. Dr. Ege Uluca Tümer; “ulaşım planlamasındaki sıkıntılar kentimizdeki en ciddi sorunlardan biridir. Gerek araç yollarının planlamasındaki eksiklikler, yaya yolları ve bisiklet yollarının yetersizliği ve niteliksizliği, gerekse otopark alanlarının tanımlanmamış olması, bu kadar küçük bir kentte yaşanmaması gereken ciddi trafik sorunlarının yaşanmasına sebep olmaktadır” dedi. Toplu taşıma alternatiflerinin oluşmamış olmasının bu problemi daha da arttırmakta olduğuna değinen Tümer, yeni yapılaşmaya açılan bazı alanlarda henüz yol altyapısının dahi oluşmadığını ifade etti. Doç. Dr. Ege Uluca Tümer, daha çok yürüyerek ve bisiklete binerek ulaşımlarını sağlayan öğrencilerin kentin birçok noktasında yaya ve bisiklete uygun yol bulamadıklarını ve çeşitli tehlikelere maruz kalmakta olduklarını açıkladı. Mağusa’da herhangi bir emirname ya da imar planı mevcut olmadığı için tüm yapılaşma süreci, yapı yüksekliğini sadece önündeki yol genişliği ile ilişkilendiren ve oldukça çağdışı olarak niteleyeceğimiz ‘Fasıl 96’ Yasası mevzuatına göre düzenlenmekte olduğuna değinen Tümer, bunun da çok anlamsız bir şekilde çok farklı yükseklikte yapıların, bulundukları bölgenin koşullarını göz önüne almayan bir yaklaşımla bir arada inşa edilmelerine yol açmakta olduğunu söyledi. “İmar planı kenti daha yaşanır kılar” Doç. Dr. Ege Uluca Tümer, örneğin daha önce iki katlı villaların bulunduğu Karakol, Gülseren ve Kaliland bölgelerinde bir anda 7 kat, 10 kat, hatta 10 katı aşan yapılar yükseldiğini, iki katlı villaların deniz manzarasını, ışığını, havasını keserek bu yapıları yaşanmaz hale getirdiğini kaydetti. 4 kat gibi, daha geniş bahçe gibi kısıtlamaların bu alanların bu kadar betonlaşmasını önleyebileceğini belirten Tümer, çok katlıların yapımı için ise, henüz yapılaşmamış başka bölgeler belirlenerek mevcut yapılaşmış dokuların daha dengeli bir şekilde korunabileceğini bildirdi. Doç. Dr. Ege Uluca Tümer, planlama sürecinde kat yüksekliğini ve yapılar arasındaki mesafe, bahçe alanlarına yeniden bir düzenleme getirilmesi, yeni yapılaşan alanların planlanmasında otopark ihtiyaçlarının göz önüne alınması kentin şu andaki kaotik gelişiminden sıyrılarak, daha düzenli bir gelişim sürecine girmesine katkıda bulunacağını dile getirdi. Tümer, Mağusa İmar Planı çerçevesinde tüm bu sorunlara yönelik çözümlerin oluşturulması, kentimizi daha yaşanır ve çağdaş bir kent haline getireceğini, ekonomik ve sosyal gelişimine de katkıda bulunacağını söyledi.

Atai: Geniş bir çalışmaya ihtiyaç var MASDER Başkan Yardımcısı Serdar Atai, Mağusa’da en fazla şikâyet edilen konulardan birinin askeri alanların yoğunluğu olduğunu söyledi. Serdar Atai, bunun kapsamı içerisine Kapalı Maraş’tan Glapsides Bölgesi’ne kadar uzanan sahil şeridindeki tüm alanlar ve örneğin Salamis Yolu’nda uzun yıllardır Birleşmiş Milletler (BM) Kampı olarak kullanılan alanında girdiğini kaydetti. Mağusa’nın imar planının tartışılmaya başlanacak olması halinde tüm bu alanlarında hesaba katılacağı geniş bir perspektifli bir çalışmaya ihtiyaç olduğuna değinen Atai, çünkü askeri alanların tüm olumsuzluklarına rağmen gelecekte yeşil alanların yoğunlukta olabileceği bir kentsel planlama fırsatı sunmakta olduklarını bildirdi. Serdar Atai, günümüzde BM Kampı ve Gülseren Kampı’nın olduğu alanları o bölgedeki yapılaşmanın bir uzantısı şeklinde körleyebileceğimiz gibi, üniversitelilerin ve halkın nefes alabileceği, zaman geçirebileceği ve hatta Gülseren Göledi’nde kuş gözlemi yapabilecekleri doğal parklara çevirebilmemizin mümkün olduğunu belirtti. “Daha önce çalışmalar yapıldı” Diğer kentlerde olduğu gibi Mağusa’da 1974’ten bu yana ihmal edile gelmiş imar planına ihtiyaç olduğunu ifade eden Atai, 1996 yılında bir önceki belediye başkanı Oktay Kayalp’in Mağusa’nın imar planı ile ilgili bir çalıştay düzenlediğini, kentte yaşayan paydaşların bu çalışmaya davet edildiklerini, 1997 yılında da aynı çalışmanın tekrarının yapıldığını hatırlattı. Serdar Atai, 1998’den itibaren de 2007 yılına kadar her 2 yılda bir DAÜ Mimarlık Fakültesi’nin öncülüğünde sempozyum düzenlenerek imar planı ile ilgili tartışmaların canlı tutulduğunu söyledi. Atai, ancak maalesef Mağusa’ya bir imar planı kazandırılamadığını kaydetti. MASDER Başkan Yardımcısı Atai, “daha önce de bahsettiğim gibi Kapalı Maraş’ın Glapsides Plajı’na kadar uzayan bölgedeki yapılaşmanın nasıl olacağına, kat sayısının ne şekilde olacağına ve yeşil alanların ve de sahillerin halkın kullanımına açılacak şekilde düzenlenmesine acil ihtiyaç vardır” dedi. Bu konuda yıllar evvel yapılan çalışmalarda referans alarak yaralanmanın mümkün olduğu gibi yeni yapılacak çalışmalara da talep gelmesi halinde MASDER olarak katkı sağlamaya hazır olduklarını herkesin bilmesini istediklerini belirten Atai, “neyse ki Suriçi kentinde en azından Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan izin şartı aranmaktadır da bir dereceye kadar olsun Suriçi’nde aykırı yapılaşmanın önüne geçilmiştir” diye konuştu. Serdar Atai, benzer uygulamaların Mağusa’nın genelini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması ve hatta yapılacak imar planını çalışmalarına Kapalı Maraş’ın yasal sahipleri olan Kıbrıslı Rumlardan da temsilcilerin davet edilmesinin gerektiğini aktardı.

Dağlı: Betonlaşma tehdidi var Mağusa İnisiyatifi Sözcülerinden Dr. Okan Dağlı, Mağusa’nın tarihi, kültürel varlıkları ve deniziyle birlikte üniversite ve liman kenti olmasıyla da çok önemli bir kent olduğuna dikkat çekti. Dr. Okan Dağlı, fakat Mağusa’nın son dönemde ciddi bir betonlaşma tehdidi ile karşı karşıya kaldığını bildirdi. Dr. Okan Dağlı, Mağusa Suriçi dışındaki alanda konut ihtiyacının çok üzerinde bir betonlaşmanın devam ettiğini rahatlıkla görülebileceğini ifade etti. Mağusa’nın ülkenin çıkmaz sokağı pozisyonunda olduğunu belirten Dağlı, Mağusa’nın güneyinde tellerle çevrilmiş Maraş, batısında bir başka askeri bölge İngiliz Üsleri, ardından çöplük bölgesi ve Arıtma Tesisi’nin olduğu bölgenin kenti kısıtlayıp sınırlandığını bu nedenle de tek büyüme alanının Salamis Yolu ve Lefkoşa yolu üzerine olduğunu kaydetti. Dr. Okan Dağlı, bu büyüme noktasının üzerine yapılan inşaatların Mağusa’yı adaya bağlayan yolların bir süre sonra tıkanmasına yol açacağını aktardı. Özellikle son yıllarda hızla büyüyen üniversitenin önemli bir çekim merkezi haline gelmesiyle birlikte ekonomide önemli bir yer tutmasının yanında imar planı olmadan kentin betonlaşmasına neden oluyorsa bunu bir kez daha düşünmek gerektiğini söyledi. Dr. Okan Dağlı, kampusun içinde özel sektöre devredilen Salamis Yolu üzerindeki AVM inşaatının ve sulak alan içinde devam eden yurtların çok ciddi bir şekilde betonlaşmaya yol açtığını dile getirdi. Bu betonlaşmanın önümüzdeki süreçte bölgedeki ana arterlerin tıkanmasına sebebiyet verebileceğini anlatan Dağlı, Mağusa İnisiyatifi olarak konuyu daha önce yargıya da taşıdıklarına değindi. Dağlı, çok istenildiği halde nefes borusu olabilecek ve Mağusa’yı güneye bağlayacak Derinya yolunun henüz açılmadığını ifade etti. Dr. Okan Dağlı; “Mağusa’nın tarihi açıdan merkezi sayılabilecek 2 nokta vardır. Biri Suriçi diğeri de Salamis Bölgesi’dir. En azından Salamis Bölgesi’nin sit alanı olarak hâlâ korunuyor olması gelecek için bir ümittir. Mağusa Suriçi’nde yükseklik sınırlarının olduğu geleneksel yapıların en azından hem yasal hem de farkındalık çalışmalarının sonucu olarak hâlâ korunmaya çalışılması da en azından bu yerlerdeki kültürel değerlerimizin varlıklarımızın korunması açısından bir ümit ışığıdır” diye konuştu. “Ekonomiye kazandırılırken heba edilmesin” Ancak bu alanların da bu korumacılığın ötesinde ekonomiye kazandırılırken gerçekten çok dikkatli şekilde heba edilmeden restore edilmeleri ve insanlarla buluşturulmalarının gerektiğinin altını çizen Dağlı, hâlâ devam eden restorasyon çalışmalarının Mağusa Suriçi’nin gelecekte de adanın en önemli kültür kenti olması yönünde ciddi mesajlar verdiğini söyledi. Dr. Okan Dağlı, Girne’nin kötü yapılaşma konusunda bir örnek olarak karşımıza çıktığını, bu kötü örneğin diğer kentlere bir ders niteliği taşımasının gerektiğini dile getirdi. Girne’nin geçmişte sahil kasabası olduğunu, kentleşme noktasında da imar planının olmaması nedeniyle doğru yapılaşmayı başaramadığını anlatan Dağlı, imar planlarının hâlâ hazır olmamasının başta Mağusa ve Karpaz olmak üzere halen tüm kentleri tehdit etmekte olduğunu kaydetti. Dr. Okan Dağlı; “ısrarla bu küçük adada imar planı çalışmalarının sonuçlandırılmaması, belli ki art niyet içermektedir. Topraktan kaynaklanan bir rant vardır. Bu rantın devam etmesi için bu imar planları özellikle çıkarılmıyor. Bu durumdan zarar görenler, sulak alanlar, doğal alanlar ve insanlardır. Kaybedilen yerlerin tekrardan geri kazanılması söz konusu değildir. Geriye dönüşümsüzlük olarak buralar yok olmaktadır. Hızla ilgili kurumlar, üniversiteler ve belediyeler koordineli şekilde çalışıp imar planlarını tamamlaması en büyük dileğimizdir” diye konuşarak sözlerine son verdi.

https://www.kibrisgazetesi.com/kibris/imar-plani-yok-sikinti-cok-h26744.html