29/09/2015
Sevgili Hasan Hastürer,
Son iki gündür köşenizde ciddi bir biçimde Kıbrıs konusunu, özelde de Derinya kapısını ele aldığınızı takip ediyoruz. Sizin toplumun nabzını yoklamak, onların endişe ve beklentilerini anlamaya yönelik yeteneğiniz kuşkusuz ki adamızın en çok okunan köşe yazarlarından biri olmanıza yarar sağlamıştır. Ancak son yazılarınızda, şaşırtıcı bir biçimde kamuoyunun hassasiyetlerini, taleplerini ve beklentilerini görmezden gelerek ortaya koyduğunuz görüşleri okuduğumuzu ve kaygı duyduğumuzu belirtmek isteriz.
27 Eylül ve 28 Eylül tarihlerinde yayınlanan yazılarınızda üç ana noktaya yer verdiğinizi gözlemledik.
Bunlara özet olarak baktığımızda iddialarınız:
1) Sınır kapılarının yeteri kadar işe yaramadığına,
2) Derinya Kapısının ağırlıklı olarak Kıbrıslı Rumların talebi olduğuna
3)Güneye geçişlerde Kıbrıs’ın Kuzeyinde yaşayıp, geçişleri engellenen KKTC vatandaşlarının geçemeyecek olmasından ötürü bu kapının en azından o insanlar nezdinde anlamsız olduğuna yönelik vurgu yapmaktasınız.
Kapıların güven yaratıcı önlemler ile bağlantısının hali hazırda sadece Mağusa İnisiyatifi aktivisti olan bizler değil, aynı zamanda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin Kıbrıs Raporu’nda da yer almıştır. Aynı rapor güneye geçemeyen KKTC vatandaşlarının da dolaşım ve hareket özgürlüğüne yönelik bir kısıtlama olduğuna vurgu yapmakta ve Kıbrıs Cumhuriyeti otoriteleri eleştirilmektedir.
Bu noktada, tarafsız gözlemcilerin görüşleri de artırılacak olan geçiş noktalarının toplumlararası ilişkilere olumlu etki yaptığını ortaya koymakta, süregelen belli uygulamaların ise “insan haklarına aykırı olduğunu” vurgulamaktadır. Bu noktada, Mağusa İnisiyatifi olarak biz de hemfikiriz. Serbest dolaşım kişisel bir haktır, bunun insan haklarına aykırı olarak sınırlandırılması yanlıştır.
Ancak Derinya Kapısı ile ilgili olarak, Mağusa İnisiyatifi tarafından ortaya konulup Kuzey Kıbrıs’taki “Sağ ve Sol” birçok siyasi partinin üst seviyede aktif katılımla desteklediği, esnafın ilk kez hep birlikte kepenk kapatarak bu düzeyde mobilize olduğu “Derinya Kapısı Açılsın” eyleminin ağırlıklı olarak Rumların talep ettiği bir mesele olarak ortaya koymak, öncelikle ortadaki Kıbrıslı Türk iradesini hiçe saymak anlamına gelmektedir. Benzeri bir tutumun bazı siyasi seçkinler tarafından da yapıldığını düşündüğümüz zaman bu konunun son derece yaralayıcı olduğunu söyleyebilirim.
Mağusa İnisiyatifi’nin sürdürdüğü aktiviteleri yakından takip ettiğinize yönelik hiçbir kuşkum yok. Özellikle geçtiğimiz haftalarda inisiyatifimiz aktivisti, Okan Dağlı’nın görüşlerine yer vermiş olmanız da bunun en büyük kanıtlarından biridir. Bununla beraber bu açıklamayı izleyen günlerde Mağusa’daki çalışma ofisimizde bir kent buluşması gerçekleştirdiğimizi de eklemekte fayda vardır. Onlarca Mağusalı’nın katıldığı açık toplantıda, Derinya kapısı ile ilgili olarak bölge esnafının beklenti içinde olduğunu belirtmekte yarar var. Kent esnafının, özellikle de Suriçi esnafının, bu konudaki hassasiyetini “Kıbrıslı Türklerin” iradesi değilmiş gibi ortaya koymuş olmanız, sanırım alışık olduğumuz Hasan Hastürer tutumunun dışında bir yaklaşımdı. Doğrusunu isterseniz bu bizi şaşırttığı gibi, konu ile ilgili fikrinizin oluşmasına neyin sebep olduğunu anlamakta zorlanmaktayız.
Basının yanıltıcı bilgilerin üstesinden gelecek, insanları doğru şekilde bilgilendirecek en önemli aktörlerden biri olduğuna inanıyoruz. Bu noktada, İnisiyatifimiz aktivistlerimizle beraber Derinya Kapısı konusunda, Mağusa’da yaşayan insanlarla birlikte vakit geçirmek için sizi aramızda görmek istediğimizi şimdiden belirtiriz. Çünkü, talihsiz bir biçimde Derinya Kapısı konusunu sadece Kıbrıslı Rumlara yarayacak bir mesele olarak anlaşılmasına sebep olmak istemediğinize inanıyoruz. Ayrıca geçişine engel olunan insanların hakları ihlalini “soğukkanlılıkla” ele almak gerekmektedir. Derinya Kapısı’nın bir güven arttırıcı önlem olduğunu söylerken, bu güven arttırıcı önlemi aynı ülkeyi paylaşacak insanların karşıtlıklar oluşturacağı hale getirmek ne çözüme, ne barışa ne de müzakereleri yürüten Kıbrıslı Türk liderliğine yardımcı olacaktır.
Özetlemekte yarar var, Derinya Kapısı’nın liderlerin gündemine gelmesinde öncülüğü sıradan insanlar yapmıştır. Herhangi bir siyasi liderliğin, partinin değil kişilerin özgür iradesinin bir sonucu olmasından dolayı bu talep bu kadar ciddi bir anlam taşımaktadır. Çok uzun zamandan sonra ilk kez bu eylem gerçekleştiğinde, Esnaf kepenk kapatarak siyasi bir eyleme katılmıştır.
İşin ekonomik kazanım noktasına geldiğimizde ise yazınızda buna yönelik de bir endişe ortaya koyduğunuz ortada. Bununla bir ilki daha yaşadığımızı söyleyebiliriz. Özelde Mağusa genelde ise Kuzey Kıbrıs’ın en önemli sorunlarından biri plansızlıktır. Siz de hem fikir olacaksınız ki, mimarisinden, ekonomisine kadar her şeyin kontrolsüz bir biçimde geliştiği bu ülkede genelde adımlar atılırken, bunun sonraki adımlarına yönelik herhangi bir plan yapılmaz. Buna yönelik doğru insanlar genellikle istihdam edilmez veya mali harcamalar şuursuzca tüketilir. Bu kamu görevi olsa da, kamu sistemimiz maalesef bunu dönüştürmeye yönelik yeteri kadar cesaretli adım atamamaktadır. Mecliste bekleyen Kamu Reformu Yasası da bunun en bariz örneğidir.
Tüm bu dezavantaj devam ederken, bölgeye yönelik Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın başlattığı Renewal projesi önemli bir artı değer sağladı ve genişletilmiş Mağusa bölgesine yönelik bir olanak sağlamıştır. Uygulanan bu proje iki tarafın ilgili siyasi birimlerinin onayıyla gerçekleşmiştir. Yani adı geçen uygulama iki tarafın yerel siyasi erkinin de rızasını barındırır. Öyle tepeden inme, ya da birilerinin uydurduğu bir şey değil, bizzat ilgili makamların da desteğe ihtiyacının onaylanmasıyla ortaya çıkmıştır.
Bu proje dönemlik sözleşme dahilinde 4 kişiyi (2 Mağusalı + 2 Derinyalı) istihdam etmektedir ve projeyle, kervan yolda düzülür demek yerine Mağusa’nın birleşmesi veya geçiş noktasının açılması durumunda bölge potansiyelinin nasıl geliştirilmesi gerektiğine yönelik kapasite arttırımına yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Yani plansızlığa karşı bir plan ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Bahsi geçen çalışmalar kapsamında, genişletilmiş Mağusa bölgesinin federal bir devlette, işbirliği içinde çalışmaya uygun biçimde hazırlık çalışmalarını yürütmesi hedeflenmiştir. Kentin mukayeseli üstünlüğünün turizm olacağını hesaba kattığımızda, ekonomik alanlara yönelik çalışmalarımızı turizm öncülüğünde gerçekleştirirken, tur rehberlerinden, gençlere ve esnafa kadar toplumun birçok kesimine çeşitli konularda ücretsiz eğitim ve danışmanlık hizmet sağlanmasına yönelik çalışmalarımız sürmektedir.
Aynı zamanda sürdürülen bu çalışma güneyde Derinya, kuzeyde ise Mağusa Belediyeleri tarafından desteklenmektedir. Böylelikle başına buyruk bir dönüşüm değil, toplumun tüm katmanlarını kapsayan bir yöntem dahilinde hareket ettiğini belirtmekte yarar vardır.
Tahmin edebileceğiniz gibi, toplumsal kazanım için gerekli hizmetlerin ve teknik desteğin sağlanması bir süreçtir ve bu sürecin gerçekleşmesi için mali desteğin bir biçimde sağlanması gerekmektedir. Bu noktada, aslında birilerinin uluslararası hibe programına başvuru yapmadığını da belirtmek gerekmektedir. Geçtiğimiz yıllardan beridir, gerek Mağusa İnisiyatifi gerekse MAGEM (Mağusa Gençlik Merkezi) ve MASDER (Mağusa Suriçi Derneği) öncülüğünde ortaya çıkan aktif sivil toplum yapısı, çözüm yönünde kararlı ve inatçı tutumuzun bir getirisi olarak böyle bir stratejinin ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP-ACT) bölgede stratejik iki partner belirleyip (MASDER ve Anagennisi) onların kabullenebileceği bir çalışma yapmayı tercih etti. Üstelik bu çalışmalar da detaylı bir analiz yapıldıktan sonra bir proje haline getirildi. Bu çalışma önceki Belediye Başkanı Oktay Kayalp’ın da desteklediği bir çalışma olarak başlayıp, bugün hala daha Mağusa Belediye Başkanı İsmail Arter’in desteğine sahiptir.
İşin özeti, yürütülen proje, konuya değil coğrafik bir alana hitap etmektedir. Yerel yönetimlerden, merkezi yönetime ve uluslararası aktörlere kadar herkesin rızası ile yürütülmektedir ve çok katmanlı bir biçimde sivil toplum, gençlik, işletmeler ve turizme yönelik çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların ortaya koyduğu gerçeklerden bir tanesi de kentin hem coğrafik olarak hem de sosyo-kültürel alanda birleşmesine Derinya kapısının açılmasının büyük bir katkı koyacağı şeklindedir. Turizm ve dolayısıyla ekonominin bundan oldukça olumlu etkileneceğine dair birçok uzman kişinin görüşleri mevcuttur. Yani sonuç olarak kapının açılmasıyla kentin sadece fiziki anlamda değil çoklu bir amaçla –yani sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi alanlarda- birleşmesine katkı koyacağını gerçeğini yadsımak mümkün değildir.
Tüm bu alanlarda yüzlerce insan etkinliklere katılmış, bugüne kadar da onlarca etkinlik yapılmıştır. Bu etkinliklerin gerçekleşmesi sırasında çalışırken bölgedeki sorunlarla ilgili olarak mesai yapan bir ekip oluşmuştur. Daha önce bölgede böyle bir ekip oluşturulmamıştır. Bu yüzden de bir ilki temsil etmektedir. Ekibin oluşumu da herhangi bir atama veya ahbap-çavuş ilişkisi üzerinden değil, gazetelerde ve internette yayınlanan ilanların ardından, başvurular arasında UNDP ekibinin yaptığı mülakatların sonuçlarınca belirlenmiştir. Tüm bunlar olurken, dahil olmak istediğimiz uluslararası hukuk sisteminin ilkelerine göre tercihler yapılmakta, bu eksende aktiviteler düzenlenmektedir. Her ne kadar da dış-finansman destekli projelerin topluma etkisi sınırlı olsa da, bu sefer gelenekselin dışında bir sonuçla karşılaşarak, ciddi bir artı değer sağlanmış durumdadır.
İşte tüm bunlar olurken, bu çabanın “yabancı kaynaklarla” desteklendiğine yönelik tepki vermek, bazen gerçekliğimizi unutmamıza neden olmaktadır. Bugün Kuzey Kıbrıs’ta harcadığımız her kuruş da başka bir ülkenin kaynakları sayesinde gerçekleşmektedir. Kamu sektörü bu alınan her kuruşun karşılığını verebiliyor mu? Kamu kaynakları en etkin bir biçimde kullanılıyor mu? Bunları siz de yakından takip ediyorsunuz. Eminim bizden daha kapsamlı cevaplar verebilirsiniz. Ancak bu proje özelinde esas hedefimiz alnımızın akıyla toplumları yakınlaştırmaktır. Bu güne kadar farkında olmadığımız hatalarımız olmuş olabilir, ancak projenin başladığı ilk günden bu güne kadar emek ve özveriyle beklenen sonuçları en üst seviyeye çekmeyi başardığımızı söylemekte fayda görüyorum.
Renewal projesinin durumu budur ancak burada bir paragraf açıp bir konuyu daha açıklamakta yarar görüyoruz. Bildiğiniz gibi Mağusa İnisiyatifi bırakın uluslararası bir kuruluştan bir kuruş destek almayı, kayıtlı bir dernek dahi değildir. Bu yüzden aktivistlerinden aidat dahi toplamamaktadır. Yapılan etkinliklerin masrafları aktivistlerin katkılarıyla gerçekleşmektedir.
Açılacak olan kapının potansiyelinin tam olarak nasıl kullanılması gerektiği kabul ederken, buna yönelik bir yol haritası olması gerektiğine de inanıyoruz. Bunun gerçekleşmesi ekonomik anlamda da kapıların etkin bir fayda sağlaması ile doğrudan ilişkilidir. Bu noktada, Mağusa İnisiyatifi maalesef bunu gerçekleştirecek kapasiteye sahip değildir. Benzeri bir biçimde, bununla ilgili olarak yerel yönetimlerin de karşılıklı çalışması verili koşullarda mümkün değildir. Bu noktada, yine Kıbrıs Sorunu karşımıza çıkmakta ve iç siyasetin ötesinde bir noktadan destek sağlamakta, toplumsal dönüşüme katkı koymak için gerekli araçların en önemli bölümü olan maddi desteği sağlamaktadır.
Her zaman şüpheci yaklaşmakta yarar var. Tabii ki verilen bu maddi destek etkin araçlarla birleşmez, iyi niyet kötüye kullanılırsa, toplumlararası yakınlaşmaya yönelik beklentilere büyük zarar verebilir. Ancak, bunun farkındalığı ve olgunluğu ile hareket ederken, yapacağımız tek bir yanlış adımın gerek Mağusa İnisiyatifi’nin gerekse de kötü niyetle Mağusa İnisiyatifi’nin bölgede yarattığı olumlu havaya zarar verme potansiyeli olanlara fırsat tanıyacağının farkındayız. Bu yüzden de böyle bir şey yaratmanın bölgenin gelişmesine verilebilecek en büyük zarar olacağını inanırken, ne küçük siyasi hesaplar peşinde koşanlara, ne de hınç ile beslenenlere fırsat vereceğiz.
Umarım kaygılarınızı, kuşkularınızı ve rahatsızlıklarınızı bir nebze olsun rahatlatacak bir cevap vermeyi başardık.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, sizi konuyu daha yakından konuşabilmek için Mağusa’ya bekleriz. Belki esnafla, gençlerle, kadınlarla bir araya gelip, meseleyi onların gözünden dinlerseniz Mağusa’da neler olduğunu daha iyi anlatabilir, kaygımızı ve kavgamızı daha geniş kitlelere yayabiliriz.
En iyi dileklerimizle
Mertkan Hamit
Mağusa İnisiyatifi Aktivisti