İçimizdeki bir insanlık ayıbı: MARAŞ

İçimizdeki bir insanlık ayıbı: MARAŞ

Bölgemizde hala hınç ve öç çağında yaşıyoruz sanki.

Ülkeler, toplumlar, insanlar, taraflar herkes birbiriyle girişmiş, kan davalı yaşıyorlar sanki.

Akdeniz ve çevresi binlerce yıl önce dünya uygarlığının beşiği olmuş bir bölge. Şimdi denizi kan gölüne dönmüş, insanları hınç biriktiriyor içinde.

***

Bu adanın insanları son kez 45 yıl önce kurşun sıkmış birbirlerine.

Sadece içlerinde hınç biriktirmeyen insanlarımız da olmuş bu arada. Kafalarına kurşun sıkanların bazıları arkadaş da olmuş yıllar sonra. Fethi ile Yannis gibi…

Ve 45 yıl önce doğduğu topraklardan kovulan insanlar, gün gelmiş söküldüğü köklerine, topraklarına ancak aradan 29 yıl geçtikten sonra ulaşabilmişler. Çocuklarına, torunlarına doğup büyüdükleri mekanları gösterebilmişler. Elleriyle, gözleriyle, kalpleriyle dokunabilmişler nihayetinde oralara… Doğup büyüdükleri mekanlara.

Bir tek MARAŞ göçmenleri hariç!

Bu adanın en sıcak günlerinde, insanların birbirini gözünü kırpmadan kırdığı günlerde bile MARAŞ’ta tek bir çatışma olmamış. Sıcacık denizinin ve kumsallarının üzerinde doğup büyüyen bu insanlar hiçbirine kem gözlerle bakmamış o yıllarda.

Ne o yıllarda ne de şimdilerde… Hala Mağusa/Maraşlı Kıbrıslılar, ulusal kökeni, dini ne olursa olsun aralarındaki sınırları önemsemeden tek yürek olmayı başarabilmişler yaşamlarında.

Ve bu insanlar evlerinden, köklerinden sökülüp atıldıkları 45 yıl öncesinden bugüne dönememişler doğdukları mahalle ve sokakalarına bir daha…

***

Hafta içinde DIB sayın Kudret Özersay çıkmış ve unutulmuş bu kente, Maraş’a yönelik bir açılım yapacağız demiş. Askerlerin yaşayıp kontrol ettikleri bu kentte bir envanter çalışması yapılması ve sivil yaşama geri dönüşle ilgili bir mesaj vermiş. Uluslararası hukuktan bahsetmiş. İçinde çok da detay barındırmayan bu açıklamayla yıllardır üstü örtülü konu yeniden küllenmiş adeta.

Siyasetçiler ve bu konuda yazıp çizenler hep konuya “yapılacak fiziki çalışmalar” ya da “ekonomik kazanım ve kazanılacak paralar” ile ilgili yorumlar yapmış.

Evlerine, yurtlarına hasret kalıp her gece koparıldığı kentinin rüyasını gören hatta bir daha göremeden ölen insanları ve yakınlarının kırık kalplerinin nasıl iyileşeceğini konuşmamışlar.

“Kırıp Kalp Sendromu” tarif ediyor doktorlar son yıllarda. Sevdiğinden koparılan, özlemle yanışıp tutuşan kalpler bu duruma çok dayanamıyormış. Duruveriyormuş aniden! Kaç Maraşlı kırık kalbiyle yaşamaya çalışırken, kaçı göçüp gitmiş aramızdan.

***

Peki ama bu insanları evinden, yurdundan 45 yıl uzak tutacak, oralara yaklaştırmayacak ne kadar hınç ve öfke biriktirmişiz içimizde…

İçinde insan yaşamayan, sahiplerine iade edildiğinde ya da çalışma yapıldığında tek bir kişinin bile mağdur olmayacağı bu ortamı değiştirmek bizlerin ellerinde.

Siyasi karara değil, insani bir karara ihtiyacımız var.

45 yıl sonra pazarlıksız, ‘ama’sız ya insan olduğumzu hatırlayacağız, ya da hınç ve öfkemize yenik düşüp siyaset yapmaya devam edeceğiz hala, insanlıktan nasibini almamış olarak…